Küreselleşme, teknolojinin hızlı gelişimiyle birlikte dünyayı hiçbir dönemde tecrübe edilmeyen bir mahiyette değişim içine sokmuştur. Üretim ilişkileri ve faaliyetlerinin önemli aktörlerinden olan sendikalar, bu süreçten en çok etkilenen toplumsal yapıların başında gelmektedir. Şöyle ki küreselleşme ve teknolojik gelişmeler neticesinde üretim ilişkilerinde meydana gelen değişimler, en yoğun şekilde istihdamın yapısı üzerinde hissedilmiştir. Çalışma koşullarının değişmesiyle birlikte iyice değişim içine giren istihdam anlayışı, nitelikli işgücüne yönelmiş ve yeni çalışma türleri belirleyerek sendikaların klasik sendikal anlayışla ilerlemelerine olanak vermemiş ve sendikaları ancak mevcut durumlarını muhafaza etmeye mahkûm olan bir sürece itmiştir. Sendikaların bu süreçten en az zararla çıkarak yollarına devam edebilmeleri, genel manada toplumdaki değişimleri ve özel manada da çalışma hayatındaki ilişkileri iyi çözümleyerek yeni duruma uygun farklı stratejiler geliştirebilecekleri bir sendikal zihniyete yönelmeleri ile mümkündür. Zira sendikaların şu andaki yapıları ile hem kendi üyelerinin hem de toplumun beklentilerine çözüm üretebilmeleri çok zordur. Yukarıda ifade edilen tüm gelişmeler sendikaları 21. Yüzyıla girerken değişime ve dönüşüme zorlayan etkenleri doğurmaktadır, bu etkenleri; küreselleşme süreci ve uluslararası rekabet, sendikaların pazarlık gücünde gerileme, toplu pazarlığın adem-i merkezileşmesi ve kapsamının daralması, neo liberal politikalar, yeni üretim teknikleri ve emeğin dönüşümü, iş gücünün yapısında değişim, İstihdamın sektörel dağılımındaki değişim, işyeri ölçeğinde küçülme, standart dışı çalışmanın yaygınlaşması, işletme yönetimindeki anlayışta değişim, sendikacılığı besleyen ideolojilerin güç kaybetmesi diye sıralayabiliriz. Küreselleşme süreciyle birlikte bir yandan dünya genelindeki sendikalarının küresel boyutta güç birliği yapma gayretleri diğer bir yandan kendi yerel şartlarını dikkate alarak hareket etme yolunu tutmalarının genel amacı sendikaların, toplumsal ve politik güçlerini kaybetmeye başladıklarından dolayı eski güçlerine kavuşabilmek isteğidir. Bunun için yukarıdaki bahsedilen yapısal dönüşüm gayretlerinin yanında sendikalar klasik sendikacılık anlayışından sıyrılarak eylem ve faaliyet noktasında yeni stratejiler geliştirmeye de yönelmişlerdir. Bu kapsamda üyelerine yönelme ve toplumla bütünleşme gayretlerine yönelen yeni sendikal anlayışlar ortaya çıkmaya başlamıştır. Önceki dönemlerde sınıf sendikacılığı, kitle sendikacılığı, ücret sendikacılığı gibi çeşitli nitelemelere tabi tutulan sendikacılık anlayışları küreselleşmenin etkisindeki bu yeni değişim ve dönüşüm sürecinde üyelerine yönelmeyi esas alan “hizmet sendikacılığı” ve toplumun tüm kesimleri ile kucaklaşmayı esas alan “toplumsal hareket sendikacılığı” nitelemelerine de sahip olmuştur. Netice itibari ile tek bir sendikal modelin takip edilmesinin de kendine has bazı sorunlara yol açabileceği öngörülmelidir. Ayrıca insanlık tarihinin üretmiş olduğu iktisadi kurumlar ve kavramlar her ne kadar insanlık tarihinin ortak birikimini ifade etse bile her medeniyet anlayışının varlık duyuşu/bilgi duyuşu/değer duyuşunun farklı olması nedeni ile ortaya çıkan kurum ve yapılarda farklılık arz etmiştir. Bazen de farklı medeniyetlerin ürettiği kurum, yapı ve kavramlar diğer medeniyetlere geçişgenlik sağlamıştır. Burada önemli olan bir medeniyetten diğer bir medeniyete transfer edilen kavramın geçişgenlik yaptığı medeniyete tercüme edilerek temellük edilmesidir. Sendika kavramı ve beraberinde ekonomik işlevler ilk olarak Batı toplumda yaşanmış bir sosyolojik tarihtir. Batı toplumunu tanımlayan ana özellik sınıflı bir toplum yapısına sahip olmasıdır ve sendikada bu toplum yapısının ekonomik ilişkilerinin bir ürünüdür. Türk toplumunun medeniyet tasavvuru, insanları birbirinden bağımsız ve birbiriyle mücadele eden değil, karşılıklı bağımlılık ve yardımlaşma üzerine inşa eden zihin yapısına dayanmaktadır. Bu nedenle sendika kavramı Batı toplumundan, Türk toplumuna geçerken mahiyet değişikliğine uğratılarak geçişgenliği sağlanmalıdır. Bu çerçevede küreselleşme sürecinde dünyayla birlikte hızlı bir değişim içine giren Türkiye’de, sendikaların çalışma hayatına dair Batılı manada sınıf merkezli olmayan bir sendikal modeli esas alması, sendikal örgütlenme ve mücadelelerinin merkezine çıkar çatışması değil hem tüm toplumun menfaatlerini dikkate alan hem de çalışma hayatına adalet, fazilet ve erdem dolu değerlerin hâkim olması için çalışan bir anlayışı yerleştirmesi, üyeleri ve toplum tarafından derin bir sosyal kabul görülecektir. Buradan elde edilecek meşruiyet ve güç ile değişen ülke/dünya şartlarında sendikaların içine düştükleri krizlerden çıkarak geleceğe daha emin adımlarla yürümesinin önü açılacaktır.
Küreselleşme, teknolojinin hızlı gelişimiyle birlikte dünyayı hiçbir dönemde tecrübe edilmeyen bir mahiyette değişim içine sokmuştur. Üretim ilişkileri ve faaliyetlerinin önemli aktörlerinden olan sendikalar, bu süreçten en çok etkilenen toplumsal yapıların başında gelmektedir. Şöyle ki küreselleşme ve teknolojik gelişmeler neticesinde üretim ilişkilerinde meydana gelen değişimler, en yoğun şekilde istihdamın yapısı üzerinde hissedilmiştir. Çalışma koşullarının değişmesiyle birlikte iyice değişim içine giren istihdam anlayışı, nitelikli işgücüne yönelmiş ve yeni çalışma türleri belirleyerek sendikaların klasik sendikal anlayışla ilerlemelerine olanak vermemiş ve sendikaları ancak mevcut durumlarını muhafaza etmeye mahkûm olan bir sürece itmiştir. Sendikaların bu süreçten en az zararla çıkarak yollarına devam edebilmeleri, genel manada toplumdaki değişimleri ve özel manada da çalışma hayatındaki ilişkileri iyi çözümleyerek yeni duruma uygun farklı stratejiler geliştirebilecekleri bir sendikal zihniyete yönelmeleri ile mümkündür. Zira sendikaların şu andaki yapıları ile hem kendi üyelerinin hem de toplumun beklentilerine çözüm üretebilmeleri çok zordur.
Yukarıda ifade edilen tüm gelişmeler sendikaları 21. Yüzyıla girerken değişime ve dönüşüme zorlayan etkenleri doğurmaktadır, bu etkenleri; küreselleşme süreci ve uluslararası rekabet, sendikaların pazarlık gücünde gerileme, toplu pazarlığın adem-i merkezileşmesi ve kapsamının daralması, neo liberal politikalar, yeni üretim teknikleri ve emeğin dönüşümü, iş gücünün yapısında değişim, İstihdamın sektörel dağılımındaki değişim, işyeri ölçeğinde küçülme, standart dışı çalışmanın yaygınlaşması, işletme yönetimindeki anlayışta değişim, sendikacılığı besleyen ideolojilerin güç kaybetmesi diye sıralayabiliriz.
Küreselleşme süreciyle birlikte bir yandan dünya genelindeki sendikalarının küresel boyutta güç birliği yapma gayretleri diğer bir yandan kendi yerel şartlarını dikkate alarak hareket etme yolunu tutmalarının genel amacı sendikaların, toplumsal ve politik güçlerini kaybetmeye başladıklarından dolayı eski güçlerine kavuşabilmek isteğidir. Bunun için yukarıdaki bahsedilen yapısal dönüşüm gayretlerinin yanında sendikalar klasik sendikacılık anlayışından sıyrılarak eylem ve faaliyet noktasında yeni stratejiler geliştirmeye de yönelmişlerdir. Bu kapsamda üyelerine yönelme ve toplumla bütünleşme gayretlerine yönelen yeni sendikal anlayışlar ortaya çıkmaya başlamıştır. Önceki dönemlerde sınıf sendikacılığı, kitle sendikacılığı, ücret sendikacılığı gibi çeşitli nitelemelere tabi tutulan sendikacılık anlayışları küreselleşmenin etkisindeki bu yeni değişim ve dönüşüm sürecinde üyelerine yönelmeyi esas alan “hizmet sendikacılığı” ve toplumun tüm kesimleri ile kucaklaşmayı esas alan “toplumsal hareket sendikacılığı” nitelemelerine de sahip olmuştur.
Netice itibari ile tek bir sendikal modelin takip edilmesinin de kendine has bazı sorunlara yol açabileceği öngörülmelidir. Ayrıca insanlık tarihinin üretmiş olduğu iktisadi kurumlar ve kavramlar her ne kadar insanlık tarihinin ortak birikimini ifade etse bile her medeniyet anlayışının varlık duyuşu/bilgi duyuşu/değer duyuşunun farklı olması nedeni ile ortaya çıkan kurum ve yapılarda farklılık arz etmiştir. Bazen de farklı medeniyetlerin ürettiği kurum, yapı ve kavramlar diğer medeniyetlere geçişgenlik sağlamıştır. Burada önemli olan bir medeniyetten diğer bir medeniyete transfer edilen kavramın geçişgenlik yaptığı medeniyete tercüme edilerek temellük edilmesidir. Sendika kavramı ve beraberinde ekonomik işlevler ilk olarak Batı toplumda yaşanmış bir sosyolojik tarihtir. Batı toplumunu tanımlayan ana özellik sınıflı bir toplum yapısına sahip olmasıdır ve sendikada bu toplum yapısının ekonomik ilişkilerinin bir ürünüdür. Türk toplumunun medeniyet tasavvuru, insanları birbirinden bağımsız ve birbiriyle mücadele eden değil, karşılıklı bağımlılık ve yardımlaşma üzerine inşa eden zihin yapısına dayanmaktadır. Bu nedenle sendika kavramı Batı toplumundan, Türk toplumuna geçerken mahiyet değişikliğine uğratılarak geçişgenliği sağlanmalıdır. Bu çerçevede küreselleşme sürecinde dünyayla birlikte hızlı bir değişim içine giren Türkiye’de, sendikaların çalışma hayatına dair Batılı manada sınıf merkezli olmayan bir sendikal modeli esas alması, sendikal örgütlenme ve mücadelelerinin merkezine çıkar çatışması değil hem tüm toplumun menfaatlerini dikkate alan hem de çalışma hayatına adalet, fazilet ve erdem dolu değerlerin hâkim olması için çalışan bir anlayışı yerleştirmesi, üyeleri ve toplum tarafından derin bir sosyal kabul görülecektir. Buradan elde edilecek meşruiyet ve güç ile değişen ülke/dünya şartlarında sendikaların içine düştükleri krizlerden çıkarak geleceğe daha emin adımlarla yürümesinin önü açılacaktır.
Adınız Soyadınız
E-Posta
Girilecek rakam : 293455
Lütfen yukarıdaki rakamları yazınız.